Kemal Kılıçdaroğlu’ndan ‘iktidar’ vurgusu
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Toplumsal Demokrasi Vakfı’nın (SODEV) düzenlemiş olduğu “Toplumsal Demokrasi ve Refah Devleti” panelinde; “Güzel bir ülkede yaşıyoruz fakat sorunları fazlaca fazla olan bir ülke ve bu sorunların aşılması için Türkiye’nin kesinlikle fakat kesinlikle kuvvetli bir toplumsal devlet anlayışını hayata geçirmesi gerekiyor. Mevcud sorunların çözülmesi ve refah devletine doğru mühim adımların atılması için bir toplumsal demokrasi anlayışının Türkiye’de iktidar olması gerekiyor ve biz bunu yapacağız. İnançla, kararlılıkla ve azimle yapacağız” dedi.
01 Aralık 2022 Perşembe, 00:48

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, SODEV ile Friedrich Ebert Vakfı’nın İstanbul’da bir otelde düzenlemiş olduğu “Toplumsal Demokrasi ve Refah Devleti” paneline bu akşam konuşmacı olarak katıldı.
Gazeteci Tülin Daloğlu’nun moderatörlüğünde, Friedrich Ebert Vakfı Başkanı ve önceki dönem Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz’ün de katılmış olduğu panelde Kılıçdaroğlu, toplumsal demokrasinin doğaya ve tabiatın mühim bir parçası olan insana kıymet veren bir politika anlayışı bulunduğunu söylemiş oldu.
Kılıçdaroğlu, şu şekilde konuştu:
“TÜRKİYE’NİN MUTLAKA GÜÇLÜ BİR SOSYAL DEVLET ANLAYIŞINI HAYATA GEÇİRMESİ GEREKİYOR”
- İsteriz ki, toplumsal demokrasi felsefesinin gerektiği seviyede her insanoğlunun mutlu olması, çevremizin güzel olması, tabiatın tahrip edilmemesi, dolayısıyla güzel ve sıhhatli bir dünyada hep birlikte yaşayalım. Her birimizin gereksinimleri bir şekliyle kamu tarafınca karşılanmış olsun fakat kamu bunu karşılıksız değil, biz emek vererek, üreterek, emek harcayarak kamunun bizlerden almış olduğu kaynakları kamu toplumu için harcayabilsin. Toplumsal demokrasiyi ve refah devletini birlikte düşündüğünüzde, aslen ikisi birbirini tamamlayan kavramlar. Bundan dolayı toplumsal demokrasi, önceliği insana veren, eşitlikten söz eden, demokrasiden söz eden, adaletten söz eden kavramlar. Refah devleti ise gelirin hakça bölüşümünü öngören bir kavram. Dolayısıyla toplumsal demokrasiyle refah toplumunun, refah devletinin birbirini tamamlayan iki temel kavram bulunduğunu düşünüyorum. Elbet ki Türkiye kilit ülke, bulunmuş olduğu coğrafya gereği. Mühim bir yerde bulunuyor Türkiye. Güzel bir ülkede yaşıyoruz fakat sorunları fazlaca fazla olan bir ülke ve bu sorunların aşılması için Türkiye’nin kesinlikle fakat kesinlikle kuvvetli bir toplumsal devlet anlayışını hayata geçirmesi gerekiyor.
“SOSYAL DEMOKRASİ KAÇINILMAZ OLARAK TOPLUMUN GÜNDEMİNE GELMİŞ DURUMDA”
- Mevcud sorunların çözülmesi ve refah devletine doğru mühim adımların atılması için bir toplumsal demokrasi anlayışının Türkiye’de iktidar olması gerekiyor ve biz bunu yapacağız. İnançla, kararlılıkla ve azimle yapacağız. Aslen tarihin bizlere yüklediği bu şekilde temel bir vazife var. Mevcud sorunların çözümü için toplumsal demokrasi kaçınılmaz olarak toplumun gündemine gelmiş durumda. Sorunumuz bunu geniş kitlelere aktarma mevzusunda çaba harcama ve bu çabayı, hep birlikte ülkenin geleceği açısından kaygı duyan her insanın bir şekliyle kitlelere ulaşıp bunu aktarması gerekiyor. Bu görevi deneyebilir miyiz; evet, bu görevi yapacağız. Bu görevi yapmakta kararlıyız fakat yalnız siyasilerin değil, sivil cemiyet kurumlarının, sendikaların, meslek kurumlarının hep birlikte toplumsal demokrasiye olan ihtiyacı dillendirmesi gerekir. Refah devleti dediğimiz aslen gelirin hakça bölüşümü ve gelirin sıhhatli ve dengeli bir halde artması anlama gelir. Bundan dolayı refah devletinde kişilerin yaşam standardının yükseltilmesi temel ilke olarak önümüzde duruyor. Almanya’dan ve Türkiye’den perspektifler de var burada. Türkiye’den perspektifler verelim.
“ALT GELİR GRUPLARINDAN ÇOK DAR BİR ÜST GELİR GRUBUNA OLAĞANÜSTÜ KAYNAK TRANSFERİ YAŞANIYOR”
- Hakikaten Türkiye’de bu şekilde bir tablo var mı? Şunu tüm arkadaşlarıma aktarmak isterim. İlk kez Cumhuriyet tarihinde değişik bir süreci yaşıyoruz. Tekrar ifade edeyim. Cumhuriyet tarihinde ilk kez fazlaca değişik bir süreci yaşıyoruz. Nedir yaşadığımız süreç? Yaşadığımız süreç şu, alt gelir gruplarından fazlaca dar bir üst gelir grubuna muhteşem kaynak transferinin yaşandığı bir süreci yaşıyoruz. Bu, gelir dağılımını muhteşem bozuyor. Gelir dağılımı bozulmuş olduğu için derin bir yoksullaşma yaşıyoruz. Türkiye’nin temel gündeminden birisi, derin yoksulluğu iyi mi giderebiliriz. Gelişmiş ülkeler, refah devletini tartışırken biz derin yoksulluğu iyi mi giderebiliriz, bunu tartışıyoruz.
“GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER, KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜN ÜRETEN ÜLKELERİN PAZARI HÂLİNE DÖNÜŞÜYOR”
- Hızla gelişen teknolojinin bizlere sağlamış olduğu muhteşem bir güzellik var. Biz konuşurken çeviri yapılıyor ve dertlerimizi birbirimize anlatabiliyoruz. Şunun için söyledim. Artık 21. yüzyıl, hızla gelişen teknolojinin hızla geliştiği ve insanların yaşamına neredeyse her alanda dokunduğu bir unsur olarak karşımıza çıktı. Bu kadar mühim teknoloji. Hızla gelişen teknolojinin getirmiş olduğu artılar da var, eksiler de var. Artıları yaşamımızı kolaylaştırması, eksileri ise eğer katma kıymeti yüksek ürün üretemiyorsanız gelişmekte olan ülkeler, katma kıymeti yüksek ürün üreten ülkelerin pazarı hâline dönüşüyor. Şu demek oluyor ki gelir dağılımı ya da internasyonal gelir dağılımı bozuluyor. Bunu dış ticarette açık yada dış ticarette fazla olarak da görüyoruz. Dış ticarette açık veren ülkeler, teknolojisi gelişmemiş ülkeler olarak, yaşamın bir gerçeği olarak da bununla birlikte karşımıza çıkıyor. O nedenle bu mevzunun da aslen tartışılması lazım.
“BİLGİ ÜRETEN ÜLKELER, REFAH DEVLETİNİ SÜRATLE YAKALAYAN ÜLKELER HÂLİNE GELDİ”
- ‘Data ekonomisi’ dediğimiz bir kavram var. Artık data üreten ülkeler, refah devletini hızlıca yakalayan ülkeler hâline geldi. Eğer data devleti olmazsanız, data toplumu olmazsanız, bilgiyi ve üniversiteleri hakikaten de data üreten kurumlar hâline getirmezseniz mesele yaşayan bir ülke hâline gelebilirsiniz. Bugün Türkiye bunun tüm açmazlarıyla karşı karşıya. O nedenle üniversitelerin data üretmesi, yüksek kabiliyet inşası dediğimiz kavramın kesinlikle fakat kesinlikle toplumun her kesimine aktarılması, data üreten insanların ne kadar kıymetli bulunduğunu ve her toplumun, her ülkenin bu insanları kendi ülkesine çekmek için hususi çaba harcadığını da bilmemiz gerekiyor. Sual şu, Türkiye’de politika kurumu bunun ne kadar bilincinde? Aslolan temel sorunumuz bu.
“ÜNİVERSİTELERİN BİLGİ ÜRETMESİ İÇİN ÖZGÜR VE ÖZERK OLMASI LAZIM”
- Eğer politika kurumu, yüksek kabiliyet inşasını sağlamak istiyorsa, doğrusu insanoğlunun yaratıcı enerjisini, teknolojiye dönüştürmek istiyorsa üniversitelerin data üretmesi lazım fakat üniversitelerin data üretmesi için özgür ve özerk olması lazım. Aksi hâlde direktifle data üretilemez. Yaşadığımız sorunlardan birisi de bu. Başka bir sorunumuz daha var doğal. ‘Toplumsal demokrasi’ diyince eşitlik diyoruz, hakkaniyet diyoruz, gelir dağılımında denge diyoruz. Tüm bunların hepsi var. İnsan onuru diyoruz. Tüm bunların hepsi toplumsal demokrasi terimi içinde esasen var. Refah, toplumsal demokrasi çalıştıkça daha doğrusu toplumsal devlet çalıştıkça, gelir arttıkça ve geliri hakça bölüştükçe refah devletine doğru sıhhatli ve tutarlı adımlarla ilerlemiş oluyorsunuz.
Yoruma kapalı.